“Biz Filistinli çocuklar büyümeyiz.
Her an vurulabilir, yolda yürürken ölebiliriz.
İşte Filistin’de hayat böyledir.” *
Acı birikir içimizde, tortu hâline gelir. Hayatın akışkan yapısında, çöker bir ağırlık kalbin en derinine. Akışkanlık, günlük yaşam ritüellerimizi yerine getirmemizle meşgale olur. İhtiyaçlarımızı karşıladığımız öğünler arasında, “Kahvaltı en önemli öğündür.” cümlesi hep kulaklarımızda yankılanır.
Bir iş bölümünden payımıza düşenle meşgul olduğumuz meslekleri icra ederiz. Hisselerimizin düşüş ve yükselişini, tıpkı yurt ve cihan gündemini takip ettiğimiz gibi dikkatle izleriz. Bir ortamda söylenen sözün bize mi yoksa uluorta mı söylendiğini düşünürüz. Çocuklarımız sıkıldığında, sıkıntılarını gidermek için yaratıcı beyinlerimizi zorlarız; bazen de hiç zorlamadan, akıllı cihazlarımızı çocuklarımızla paylaşırız. Saksımızda çiçek yeşermediğinde, çözüm olarak toprağını değiştiririz. Arabamızın yaşının büyüklüğünden çok, küçüklüğüyle övünürüz. Sıfatlarımızın apoletiyle özne olmaya çalışırız; bu yüzden herkes minyatüre dönüşürken biz devleşiriz. Gök ile kurduğumuz ilişkide, yüzümüzde anlamsız bakışlar; zihnimizde ise geçmiş ve gelecek kaygıları vardır. İşte böyle akışkan hayatlarımız vardır.
Hayatın süreli olduğu gerçeği, “canlı” kavramını öğrendiğimiz ilk derslerde şu çekirdek bilgiyle belirginleşir: Canlılar doğar, büyür, ölür. Doğum ile ölüm arasındaki çizgide “büyümemek”, aslında savaşın gerçekliğidir. Savaş; bir ülkenin, sesini dalgalar hâlinde yayması gibi, siyasi haritada bulunduğu noktadan yayılma isteğinin sonucudur. Toprağın metrekaresinde artan ıslaklıktır. Fidanlar ağaca dönüşemeden, körpe dalların kırılmasıdır. Gözünü kapatıp açtığında siyahtan griye dönüşen renklerdir. Yokluğun kimliğe yerleşmesidir. Daha azını yaşamak için inancına sığınmaktır. Ölüm ile yaşamı ayıran çizginin kesikleşmesidir.
İşte çocuklar, savaşın varlığında hiç büyüyemezler. Serpilemezler. Yetişkin olma ihtimalleri ortadan kalkar. Başka bir karada yaşayan biz yetişkinler, akışkan hayatlarımızı yaşarken bir fotoğraf karesinde acıyı biriktiririz içimizde. Biriktirdiğimiz, belki de Filistinli bir çocuğun çantasında atılmak üzere bekletilen bir taştır. Ve o zaman anlarız, kim bilir… Vicdan, yorgun bir seçenek değil; içimizde susmayan bir hakikattir.
*Anonim video kaydı