Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İncila Çalışkan

BUGÜN 23 NİSAN NEŞE DOLUYOR İNSAN

Sevgili Öğrenciler, Size “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ile ilgili bir öykü gönderiyorum. Başarılar dilerim.

 

Ümit, elindeki bayrakları sallayarak babasının yanında yürürken mahalle arkadaşları, çocuk bahçesindeki salıncakta sallanıyorlardı. Onlara seslendi:

“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insaaan…”

Arkadaşları cevap verdiler:

“Yaşasın 23 Nisaaan… Yaşasın 23 Nisaaan…”

Duvarda uyuyan kedilere de bayraklarını salladı:

“Bugün 23 Nisaaan, neşe doluyor insaaan…”

Babası gülerek yanına geldi:

“Ümit, duvarın üzerindeki kedileri uyandırdın.”

“Onlar da sevinsin bugün bayram. Baba, uyumasınlar bugün önemli! Ankara’da çok büyük meclis toplandı. Burası Ankara, biz Ankara’da oturuyoruz.”

“Ümit, şimdi sana hazırladığımız sürprizimizi söylüyorum: Akşam annenle düşündük ve karar verdik. Bugün seni, şimdi müze olan ‘Kuruluş Müzesi’ne, Cumhuriyet Müzesi’ne Büyük Millet Meclisi Müzesi’ne götürelim,” dedik.

Ümit ellerini çırptı, havaya zıpladı.

”Yaşasııın!”

Elindeki bayraklar yere düşüp toz oldu. Babası bayrakları aldı tozlarını silkeledi:

“ Haydi, eve gidip annen, teyzen, Çiğdem ablan hazır mı bakalım.”

 

* * *

 

Ümit, dikkatle otomobili süren babasının dışında teyzesi, Çiğdem ablası ve annesine durmadan sorular soruyordu. Babası otomobili Ulus Atatürk heykelinin önünde durdurdu. Hepsi otomobilden indi. Babası çabucak otomobilini otoparka bırakıp geldi. Teyzesi Ümit’e heykelle ilgili bilgiler verdi:

“Bu güzel heykel, Avusturyalı ünlü bir yontucu tarafından 1926 yılında yapıldı. Açılış töreninde Atatürk, yontucu Krippel’e elini uzatıp kutlarken şunları söyledi:”

‘Sizi kutlarım beyefendi. Türk askerini benim görmek istediğim çağdaş giysilerle canlandırarak heykeli heybetli kılmışsınız. Çok memnun oldum.’

Ümit’in annesi:

“Bu heykelin önünden geçen herkes, başını çevirip saygı ve sevgiyle bakıyor. Çocuklar heykelin çevresinde oynuyor. İnsanlar birbirlerine buluşma sözlerini; ‘Ulus Heykeli’nin önünde buluşalım’ diye veriyor. Ne güzel değil mi,” dedi.

Çiğdem parmağı ile İlk Meclisi gösterirken şunları söyledi:

“Ümit, baban otomobilini bırakmış. Müzeye doğru yürüyor. Biz de karşıya geçelim.”

Teyzesi bir şey daha söylemek istedi:

“Ümitciğim, Atatürk her sabah meclise çalışmaya gelirken Ulus Çarşısı’ndaki kitapçının önünden geçermiş. Atatürk, kitap okumayı sevdiği için her zaman otomobilini kitapçının önünde durdurur, kitapçı arkadaşı ile kahvesini içerken söyleşir, kitap satın alırmış.”

Ümit sevinçle ellerini çırptı:

“Teyze benim kitapçı amcam gibi mi? Biz, kitap alırken o da bana hep güzel dergiler verir. En güzel çizgi hikâyeler onun verdiği dergilerde oluyor. ”

Kurtuluş Müzesi’nin önüne gelince binanın dıştan görünüşüne, çevresine hayranlıkla baktılar. Ümit’in babası şöyle dedi:

“Kurtuluş Savaşımızın başında 23 Nisan 1920 yılında, yurdun her yerinden seçilen milletvekilleri, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nde toplandılar. Tüm milletvekilleri, yurdumuzu yabancı işgalinden kurtarmak, bağımsızlığımızı sağlamak için Milli Ordu kurmak amacıyla kararlar aldılar, kanunlar çıkardılar. “

Teyzesi hemen söze girdi:

“Mustafa Kemal Paşa, milli ordunun kurulması gerektiğini söyledi. Bu nedenle halktan vergilerin toplanması, için kanun hazırlattı. Halkımız elindeki buğday, mısır, pamuk, patates, yün, keten, demir, bakır gibi ürünlerden bir miktarını severek ordumuz için verdi. Dikiş makinesi, baskı makinesi, araba, daktilo gibi araçlar da ordumuz için toplandı. Halkımız at, koyun, katır gibi hayvanların bazılarını, hepsinin bedeli kurtuluştan sonra ödenmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdi. İşte böyle toplanan güçle, onarılan top ve tüfeklerle kurtuluş hazırlığı yapıldı. Zor ama gururlu yıllardı. Halktan toplananların bedelleri kurtuluştan sonra halkımıza hepsinin bedeli ödendi.”

Çiğdem çok duygulandı, şöyle dedi:

“Halkımız, bir çift yün çorap ve iç çamaşırını, asker giysin diye askerlik şubelerine koşarak götürmüş, bağışlamıştır.”

Müze gezildikten sonra dışarıya çıkınca Çiğdem, Ümit’in elinden tuttu, şunları söyledi:

“Ümit bak; Atatürk ve arkadaşları olan milletvekilleri, yurdumuzun kurtuluşu, bağımsızlığımızın kazanılması sağlanıncaya kadar işte burada, milletin temsilcileri her tehlikeye karşı koyarak çalıştılar. Kurtuluş savaşı kazanılınca 29 Ekim 1923 yılında, yine bu binada CUMHURİYET ilan edildi. Yine beş buçuk yıl bu binada, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan yasalarla genç, yepyeni bir ulus yaratıldı. Çağdaş Türkiye’yi, yapılan devrimler gerçekleştirdi.”

Ümit’in annesi oğluna ve Çiğdem’e sarıldı:

“İşte siz ikiniz, Atatürk’ün özlediği, ülkemizi ileriye götürecek kuşakların örneğisiniz. Bu bayramı, Atatürk çocuklara armağan etti. Şimdi “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanıyor. Dünya çocukları da ülkemize geliyor ve yaşıtları olan çocukların evlerinde konuk ediliyorlar, dansları, müzikleri, yerel kıyafetleri ile törenlerimize katılıyorlar. Ülkemizi tanıyorlar. Dostluklar kuruluyor. Yeryüzünde yalnız bizim çocuk bayramımız var. Ata’mızın bize armağanıdır. Çünkü geleceğimizi kuracak, yüceltecek olanlar çocuklardır. ”

Ümit ve ailesi Cumhuriyet- Büyük Millet Meclis Müzesi’ne geçti. Babası müze ile ilgili bilgi verdi:

“Daha sonra Büyük Millet Meclisi yeni yerine, şimdi içinde bulunduğumuz binaya taşındı. Haydi, salonu görelim.”

Annesi anlatmaya başladı:

“Bak oğlum, meclis salonundaki kürsüde, en üstte başbakan İsmet İnönü, alt sırada Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal görülüyor. En ön sırada gördüklerimiz meclis kâtipleridir. Meclisin ön sıralarında oturanlar da bakanlar kurulu üyeleridir. Milli eğitim bakanı Mustafa Necati, milli savunma bakanı, sağlık bakanı, ulaştırma bakanı ve diğerleri. Hepsinin bal mumundan heykellerini Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen yapmıştır.”

Ümit heykellere elini uzatınca teyzesi kendi elini Ümit’e verdi:

“Ümitciğim, onlarla tanışıp tokalaşmak mı istiyorsun? Benimle tokalaş! Heykellere dokunmamız doğru olmaz!”

Ümit sevinçle cevapladı:

“Teyzeciğim, ne kadar canlı bunlar? Kara gözleri bana nasıl canlı bakıyor? Ben yaşıyorlar, benimle konuşacaklar sandım! ”

Teyzesi bilgi vermeyi sürdürdü:

“Heykellerin çok başarılı olduğunu sevinerek gördün. Bakanlar kurulu üyelerinin arkasındaki sıralara milletvekilleri otururdu. Basın ve konuklar için yerler vardı. İşte bu ikinci mecliste devrimleri gerçekleştiren yasalarla yurt kalkınmasına devam edildi.”

Ümit’in annesi yurdumuzun çağdaş uygarlığı yakalamaya çabaladığını anlattı:

“Okullar, hastaneler açıldı. Demiryolları döşendi. Yeni abece kabul edildi. Kültür ve sanatta büyük ilerlemeler gerçekleşti. Senin çok sevdiğin tiyatrolar bu dönemde can buldu. Çok sesli müzik, bale, opera yaratmak için çaba harcandı. Biz, seninle bu çabaların ürünlerini hep seyrettik. Yurdumuzun, milletimizin iyi tanıtılması için dünya ulusları ile dostluk bağları kuruldu.”

Çiğdem heyecanla ekledi:

“Türk dilinin yabancı dillerin etkisinden kurtulması, öz benliğimizi bulmak için önemliydi. Tarihimizin bilinmesi, araştırılması, yaşadığımız toprakların arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkarılması, bizim müzelerimizi zenginleştirdi. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kuruldu. Anne haftaya “Anadolu Medeniyetleri Müzesi” ne gidelim. Köklerimizin Anadolu’daki zenginliği ile gurur duyalım.”

Ümit’in teyzesi ellerini çırptı:

“Sırada Ankara Kalesi’ndeki müze var. Bize iyi ki hatırlattın Çiğdem! Hafta sonu gidelim. Şimdi sıra ‘Pembe Köşk’e geldi. Yavuz, bizi İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün müze olan evine götürür müsün?”

Yavuz Bey şunları söyledi:

“Ben otomobilimi buraya getirirken siz, son kez bakmanız gereken müze vitrinlerine bakın. Kapının önüne gelince cep telefonuyla ararım sizi!”

Teyzesi Ümit’in elinden tuttu bir müze vitrininin önüne getirdi:

“Ümitciğim, burada kurtuluşu gerçekleştiren milletvekillerinin Osmanlı Devleti’nden verilmiş Arapça harflerle yazılı nüfus kâğıtları ile yeni abece harfli, ay yıldızlı Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıtlarını yan yana görüyorsun. Bu belgeler gözyaşı, kan, acı dolu bir bağımsızlık savaşının en anlamlı belgeleridir. Türkiye, sömürgecilere karşı bağımsızlık savaşı vererek tüm mazlum milletlere örnek oldu. Türk insanı, yaşadığı çağa yüksek bir uyum sağlamak için tüm gücü ile çabalamıştır.”

Ümit’in annesi uyardı:

“Abla, Yavuz arabayı müze kapısına getirmiş. Hemen gidelim. Bekletmeyelim.”

Yola çıkınca Ümit’in babası çok güzel bir müjde verdi:

“Hava çok sıcak, ben sizi önce güzel bir pastanede dondurma, pasta ziyafetine davet ediyorum. Bugün “23 Nisan Ulusal Bağımsızlık ve Çocuk Bayramı Bayramını” sevinçle kutlayalım.”

* * *

Pembe Köşk Müzesi’nin kapısında fotoğrafları Çiğdem çekti. İsmet İnönü’nün kızı, konukları kapıda güler yüzle karşıladı. Salonda İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü’nün giysilerinden bazıları sergileniyordu. Kızı Özden Toker, büyük masanın çevresine konukların çocuklarını toplayarak anlatmaya başladı:

“Bu masada babam her zaman bazı bakanlar kurulu üyelerini ve milletvekillerini yemekte ağırlardı. Memleketimizin önemli konularında düşünce alış-verişi yaparlardı. Çevresinde gördükleriniz annemle babamın çeşitli tören ve balolarda giydikleri giysileridir. Babamın şu smokini, Lozan Antlaşması’nın imza töreninde giydiği takımdır. Annem tüm bunları çok özenle saklamıştır.”

Özden Toker, yanında ilgiyle her şeyi izleyen ve dinleyen Ümit’i kucakladı, masanın başına oturttu. Sonra çocukların arasından saçları pembe kurdeleli bir küçük kızı seçerek Ümit’in yanına oturmasını sağladı:

“Ümit’in oturduğu yere Atatürk, Müge’nin oturduğu yere babam otururdu. İşte bu büyük pilli radyomuzdan dünya haberlerini dinler, yorumlar yaparlardı. Bazı olayları da uzun uzun tartışırlardı. Atatürk annemi ve babamı çok sever, sayardı. Annemle babam için Atatürk, tapılacak kadar çok sevilen kardeş, arkadaş, gerçek dost, kurtarıcıydı. Ben küçüktüm, Atatürk’ün kucağına otururdum, gülümseyerek bizimle arkadaş gibi konuşurdu. Ağabeylerimin ve benim eğitimimizle çok ilgilenirdi. İşlerinden yorulunca, sıkıldığı zaman bizim soframızın baş konuğu olurdu. Habersiz gelirse, bize aşçısını ve yemeklerini de getirirdi. En kıymetli konuğumuz her zaman Atatürk olurdu. Gelişi, evimizde sonsuz neşe ve sevinç yaratırdı. Güneş gibi içimizi ısıtırdı. Umutlarımızı kanatlandırırdı. Memleketimiz için yapacakları yenilikleri, babam, milletvekilleri, bakanlar hep birlikte bu masada yemek yerken konuşurlardı. Ben ve ağabeylerim, ülkemiz için yapılacak yenilikleri, ilk öğrenenler olurduk. Çocukların masada oturmasını, Atatürk isterdi. Çalışmaya başladıkları zaman biz, annemin bakışlarından anlar sessizce masadan ayrılırdık. Bize ‘İyi uykular, güzel rüyalar görün çocuklar,’ derdi.”

Müzeden çıkarken Ümit havaya zıplıyordu, babası zor tuttu:

“Oğlum, çok sevindin, heyecanlandın ama şimdi düşüp bir yerini inciteceksin.”

“Babaaa, Özden teyze beni Atatürk’ün yerine oturttu. Ah ben şimdi Atatürk mü oldum?”

Annesi de heyecanlıydı:

“Sen hep Atatürk çocuğusun. Ata’mız ‘Beni görmek demek, yüzümü görmek değildir; fikirlerimi anlamak, demektir.’ diyor. Onun izlediği, bilim ve akıl yolunu izlemek ilk ödevimizdir. Çok çalışıp ülkemizi yüceltmek, uygar uluslara eriştirmektir.”

Çiğdem Ablası, Ümit’in elinden tutarken şöyle dedi:

“Ümitciğim, bugün tam 23 Nisan çocuğu oldun. Sana Kurtuluş Savaşı’mızın, Cumhuriyet ve devrimlerin en güzel mimarlarını tanıttık, gösterdik. Nasıl başardılar acaba zor işleri ve güzellikleri, bize söyler misin?”

Ümit gözlerini kocaman açtı, düşündü sonra şöyle dedi:

“Çok kitap, gazete, dergi okuduklarını biliyorum. Tüm yenilikleri okuyup, araştırıp öğrendiler. Her zaman düşüncelerini tartışmışlardı. Hepsi özgürlüğe, bağımsızlığa kavuşmak için korkmadan savaşmışlardı.”

Teyzesi sarılıp Ümit’i yanaklarından öptü:

“Yavuz, bizi haftaya Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürmeni istiyoruz. Hepimiz böyle bir bilgi ziyafetini hak ediyoruz.”

Ümit yine ellerini çırparken zıplamasın diye babası oğluna sımsıkı sarıldı:

“Tüm zamanlarım size feda olsun. Götürmez miyim sizi o güzel müzeye! Oğlum Atatürk’ün yerine oturmuş, Atatürk çocuğu olmuş, bunu kutlamamız gerekiyor.”

Ümit:

“Yaşasın tüm müzeleeer! Biz geliyoruz haftayaaa. Sınıfa, öğretmenime bugün gördüklerimi, öğrendiklerimin hepsini anlatacağııım.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER