Eren Tüm

İNSAN GÜZELİ

“Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla dünyadan gülümseyerek geçenlerin.”*

Bir cenaze töreninin kalabalığında hizalanmıştı insanlar, dini törenlerine uzak oluşun verdiği acemilikle arka sıralarda durmak da bilinçli bir tercihti.Bu da insana şunu düşündürüyordu: İnsan, bilmediğinin de farkında olmalıydı…  Dedenin sesi mikrofonun yardımıyla daha belirgin hale geliyordu. “İnsan, düşmanının bile saygı duyabildiği bir hayatı yaşamalı.”**.

Bu söz vücut bulur bazılarının  hayatlarında… Sadece hayatlarında mı? Elbette veda vakti geldiklerinde milyonlarcasının yüreğinde…

Yaşadım diyebilmek için önce hikayesi olmalı insanın, derdi Sırrı. Arkasından da eklerdi: “Hikayesi olan insandan korkma.” Bu dünyadan öylece geçen insanın, yüreğinin bam teli olmayanın, kendinden menkul bir insanın anlatacak iki kelamı olmaz. Sırrı’nın sözü bitmezdi. Çünkü söz yalnızca dile vurmazdı. Ne de olsa  “dil” bir dili olsa da kalp çok dilliydi.

Gözlerinin içi güler bazılarının… O gülüş yok mudur, insana umut, güven veren? “Sıkıysa yağmasın yağmur, uyanmasın dağ!” dercesine, yağmura dağa kafa tutan… Sırrı öyle gülerdi…

İnsana eksi yazmak, artık yazmaktan daha kolayımıza gelir. Bazılarının eksilerinden, eksiklerinden kendi tahtamıza artı yazarız… Birileri arkalarından iki laf etmişse, üçüncüsünü söylemenin konforunu yaşarız. Çetin olanı aklımıza getirmeyiz. Herkesin “git öteye” dediğine “gel hele” demek kolay değildir. Sırrı, herkesin ‘düşkün’ ilan ettiği, yok saydığı insanlarla gönül bağını koparmadı… Yolu ayrı düşse de bir kere gönül bağını kurmuştu.

Bir işin, bir sözün, bir eylemin ‘öznesi’ olmak, defterin etiketinde ismini görmek kişisel keyfi hoş eder. Emekle harman edilmiş bir özne olma hali ise deme keyfe. Bir filmin eli kalem tutanı isen ve ismin geçmeden bu işi yapıyorsan, burada da başka keyfi yaşarsın. Kimse bilmez ama sen bilirsin. “Vay be güzel işti” dersin. “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin senaristi olduğunu, Sırrı’ya veda ettikten sonra öğreniyoruz. Sırrı’nın sırrını emanet ettiği kişi açıklıyor bu gerçeği. Burada mesele, özne olmamak değil sadece; bu işten evine lokma götüren insanların zarar görmemesinin derdi de var.

Mülk Allah’ındır derler ; bu söz, hafıza-i beşerin derinlerine kazınmış bir hakikattir. İnsanoğlu toprağını çitlediği günden beri mülk diye bir olgunun peşindedir. Mal da yiğidin yongasıdır; ataların sözüdür. İşte böyle bir dünya döngüsünde, mal beyanında tek kalem yazacak bir şey bulamamak da Sırrı’ya nasip olmuştur.

Ne güzel söylemiş Yunus Emre:

“Dünya yalan kardeşim, dünya yalan!

Var mı yalan dünyada baki kalan?

Mal da yalan, mülk de yalan.

Var biraz da sen oyalan…”

Yunus Emre güzel söylemiş elbette. Sırrı’ya oyalanmak kelimesi denk düşmez. Ömrünü vakfettiği, ameliyatını ertelediği meseleleri oldu… Başkalarının yaralarını azaltmak için kendi yarasına tuz bastı. Acısını bal eyledi, zeytinin yaprağı yere düşmesin diye…

Hoşça’ kal insan güzeli Sırrı…

 

*Virginia Woolf

** H.z Ali

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER